İnsan var olduğundan beri acı ıstırap mutluluk sevgi merhamet gibi çeşitli duygular da onunla birlikte var olmaktadır. Buna bağlı olarak insanın dünyadaki varoluş sorunlarından kaynaklanan savaşlar terörizm açlık sefalet doğal afetler gibi durumlara ilişkin çeşitli felsefi öğretiler ve dini anlayışlar ışığında birtakım çözümlemeler geliştirilmiştir. Alman idealizminin baskın olduğu bir dönemde yaşayan Schopenhauer ise düşünce dünyasını etkileyen acı dolu hayatı ve okuduğu eserler vasıtasıyla karamsar bir filozof olma özelliği ile bilinmektedir. Karamsar düşünce dünyasının üzerine felsefesini inşa eden Schopenhauer'un metafizik dünyayı fizik dünyasından hareketle açıklama çabası ahlak felsefesi alanında farklı bir yaklaşımın ortaya çıkmasına vesile olmuştur. Schopenhauer ahlak felsefesinin merkezine koyduğu merhamet kavramını metafizik bir temelde dini öğretilerden bağımsız olarak temellendirmeye çalışmıştır. Böylece o ıstırap dolu bir dünyadan aydınlığa çıkmanın bir yolunu olarak bencilliğe karşı merhamet anlayışını geliştirmiştir. Aynı zamanda kişiler arasında merhametli yaklaşım insanların birbirine daha güçlü bağlarla bağlanmasını sağlamaktadır. Bu nedenle Schopenhauer herkesin kendi çıkarını düşündüğü ve maddi dünyanın merkeze alındığı bir ahlak anlayışından ötekinin acısını anlamaya yönelik olan bir merhamet anlayışına geçmeyi önermiştir. Schopenhauer'un acı ve ıstırap odaklı hayat anlayışı insanı dünyada sürekli bir debelenme içerisinde sunmaktadır. İnsanın çektiği bu acıdan kurtulmasının yolu ise Schopenhauer'un merhamet anlayışı ile bağlantılıdır. Bu nedenle çalışmamızda Schopenhauer'un ve İslam düşüncesini temsilen İbn Arabi'nin merhamet kavramını temellendirirken neleri dikkate aldıkları incelenecektir.