Toprak.
Sadık yâr. Teslimiyet. Toz zerresi.
Kenz olana şamil
Anâsır-ı erbaanın bir parçası olan bu parçada izler barındıran..
Yazının mürekkebini kurutan gönül aynasına saykal olan toprak..
Eza ile sulandırılmış kırkıncı gün dilguşa yağmuruyla hemhâl olan toprak.
Septizm ve tanrısallık arasında rol oynamaya çalışıp boş uğraşlarla vakit kaybeden ve şad olmayı bekleyen insanoğlu için nedir toprak?
Ya da özünden koparılıp ruhları ele geçirilip sürüleştirilen insan için bir kıymeti var mıdır?
Hafıza-i beşer nisyan ile malüldür ama toprak olan heyulasını hiç mi hatırlamaz?
Nerenin yerlisi olduğunu tahayyül edememiş insan...
"Toprak sanki kendi benliğimizdir. Ondan uzaklaşan insan kendi benliğini de kaybediyor. Toprağa yaklaştıkça gerçek ve ölümsüz varlığımıza kavuştuğumuzu hissediyoruz şüphe ile ölüm azabından kurtuluyoruz." ifadeleri ile beton binalar ve yapay karakterler arasında sıkışıp kalan kimliğini unutmuş insana bir hatırlatıcı oluyor kıymetli mütefekkir Nurettin Topçu.
Yağmur yağdıktan sonra hayran kaldığı koku toprak kokusur insanın.. Hemhal olunca mutlu olduğu varlık da topraktır.
Peki var mı aramızda toz zerresi olmaya talip olan?
Her gün toprak olan binlerce Gazzeli çocuk kadar var mı aranızda cesur olan!
"Tarîk-i üns dut kim her avuç toprak bir âdemdür" der Fuzuli.
Bizim ise en güzel topraklar ile olan ünsiyetimiz hiç kesilmedi ve günden güne katlanarak sevgisi kalplerimizde neşvünema bulmaktadır. Gözlerimize her gün Filistin topraklarından yapılmış kühlü çekip her dem hissiyatımızı canlı tutmaktayız. Evet gözyaşlarımız dinmiyor ama toprağa ekilen tohumu her gün gözyaşlarımızla sulamak bizim yegâne vazifemizdir. Gözünü toprak doyurmayan yaratıklar masumların gözüne toprak doldurmaktan vazgeçmiyor. Onların bedenleri toprak diyarına yerleşse de biliyoruz ki ruhları göklerin zirvesine ulaştı. Bizim ahvalimiz ise tam tersi vaziyette... Anne karnında küçücük yaşta yahut hayatının en güzel yaşlarında hiçbir suçu yok iken toprak olan kardeşlerimiz için hâlâ kuru laf ve slogan üretmekten birkaç miting ve yürüyüş düzenleyip sahte ağlama saatleri yapmaktan öteye geçemedik geçemiyoruz ve bu zihniyetle de geçemeyeceğiz.
Halbuki "yaşamak berrak bir gökte çocuklar aşkına savaşmak" değil miydi? Hâlâ yaşadığımızı zannediyorsak büyük bir yanılgı içindeyiz. Üzerimize serpilen ölü toprağının farkına hâlâ varamıyorsak insan olma vasfımızı yeniden gözden geçirelim. Maddi unsurları büyütmeye çalışırken ruhunu küçültenlerden olmayalım. Bizler filiz vermeyen tohumdan ümit kesenlerden değiliz ümidini her gün büyütenlerdeniz. Karanlık kalemlerin yazdıkları karanlık olduğu gibi karanlık varlıkların yaptıkları da karanlıktır. Bizler ise ziya olmaya talip olduk. Bu yüzden her zaman iyinin tarafında iyilik için yazmaya sese dönüşememiş kelimeleri olanca gücümüzle haykırmaya devam edeceğiz. Diken tabiatlı olabiliriz ama toprak huylu olmaktan vazgeçmeyeceğiz. Yaralarımıza toprak basıp arzda yürümeye devam edeceğiz.
Bizler aşk yolunun toprağıyız!
Gizem SÖNMEZ
Editör