"Kalbimiz başka söylüyor aklımız başka. İman başka yere çağırıyor zaman başka bir yere. İçimiz bizi ölümle doğulacak olan bir hayatın hazırlığına davet ediyor dışımız ölümü hiç hatırlamadan gününü gün etmenin davetçisi."
Bunca ikiliğin içinde "kendine el kalan insan" yazabilir mi kendi arayış hikayesini? Farkına varabilir mi yitirdiklerini yahut farkına varsa da doğru yerde mi arar onları? "Kendisine varamasın diye kendisi tarafından kazılan içindeki hendekler"den nasıl çıkar insan?
İnsanın yaşam serüvenindeki bu mütemâdî arayışı irdeleyen ve bu arayışa bir kılavuz sunan Serdar Tuncer "kendisini yok edecek kadar aşkı var edemeyen kelimeyi hiç edecek kadar kendisini yok edemeyen bir adamın belki O duyar ümidiyle kalbiyle dertleşmesi" olarak tanımladığı Delilim Yok Kalbimden Başka adlı kitabında okura birçok konuya dair bir "tefekkür penceresi" aralıyor.