"Melih uyan geldik..." diyor annem. Başımı kaldırıp camdan dışarıya bakıyorum. Palmiyelerin devasa yaprakları otoparkın üzerine dökülmüş. Az ileride hemen solda portakal ve şeftali bahçelerine giden patika görünüyor. Derken rüzgârın taşıdığı deniz kokusu geliyor burnuma.
Tuz ve hayal. Hafiflik ve telaşsızlık. Tek katlı memur işi barakaların arasından tıpkı eski ve güzel bir hatıranın içinden geçer gibi yürüyüp geçiyoruz. Böyle hissetmem sebepsiz değil elbet. Çünkü ilk defa burada âşık oldum ben. Ömrümde ilk kez sahici bir güzelliği keşfedip ona dokunamamanın acısını burada yaşadım. Ah Emekli Sandığı Tatil Kampı...
Dile gelsen de anlatsan çocukluğumu gençliğimi... Hoş bulduk! Bir satranç kulübündeki genç adam tatil kampında "o yaz" ansızın büyüyen bir memur çocuğu birlikte olmaması gereken iki insan veya belgesel sevdalısı bir kafes ustası... Hiçbiri de hiçbir yere ait değil. Hepsi de biraz sonra henüz söylenmemişleri söyleyecek gibi.
Dışlanmışlık tedirginlik hayal kırıklığı... Murat Uğurlu farklı sebeplerle aynı yalnızlığı yaşayanların öyküleriyle hepimizin bildiği hisleri sade ama keskin bir tarzla anlatıyor.