"Çocukken balıklama atlamayı yeni öğrendiğimde iskeleden atlamadan önce annemin bana doğru baktığından emin olmak isterdim. Balıklama atlamanın keyfi ve heyecanından çok annemin ve diğerlerinin beni görmesi önemliydi. Seyircisiz hayat ne işe yarardı ki? Hatta annemin beğenisi o kadar önemliydi ki eğer onun bakmadığı sırada en iyi atlayışımı yaptıysam bunu bir "zafer" değil bir "kayıp" olarak görürdüm.
Otuz yaşında hala bir çocuk olduğumu Zeynep'ten öğrendim. Hayatıma bir peri gibi dokunup geçen bu olağanüstü kadını bir daha hiç görmedim. Görseydim kendisine minnet borçlu olduğumu söylerdim. İri yeşil gözleriyle gülümseyip zarifçe bakardı yüzüme sanırım...Hiçbir şey söylemeden. "