Kızları saman sarısı saçları beyaz tenleri renkli gözleri ve güzellikleri ile erkekleri ise iri yarı olmaları ve yakışıklılıkları ile meşhur olan Kıpçak çocukları köle tacirleri için tam aranan özelliklere sahip çocuklardı. Tacirler onları kaçırarak büyük paralarla Avrupa'ya veya Ortadoğu'ya köle olarak satıyorlardı.
Baybars da onlardan biriydi. Onun macerası beş altı çadırlık göçebe bir obanın Balkaş gölünün kenarındaki yerleşim yerinden başladı. Baybars ve ailesi çevrelerindeki Cenevizli köle tacirlerinden kaçıp Karadeniz'in kuzeyine yerleşseler de burada Moğol ordusunun saldırılarından kurtulamadılar. Küçük kardeşi ve yeğeni ile birlikte 14 yaşındayken esir düşen Baybars Sivas'a getirilip köle olarak satıldı.
Sivas'tan Hama'ya Hama'dan Mısır'a doğru başlayan kölelik yolculuğu Mısır'da Eyyübî Devleti Sultanına köle olarak satılması/hediye edilmesiyle nihayete erdi. Onun himayesinde kölelerden ve çoğunluğu Türklerden oluşan Bahri Memlüklere asker olarak katıldı.
Asker olarak sivrilip gelişen ve bu sırada İslâm dinine giren Baybars iyi bir komutan olup Haçlılara ve Moğollara karşı savaşlarda başarı kazandı. Eyyübî Devleti yıkılınca yerine Türk esirlerin kurduğu Memlükler Devleti geçti Baybars da bu devletin önemli komutanlarından biri oldu. Daha sonra da bu devletin başına geçti.
Türk ve kurt töresine temelden bağlı olan Baybars'ın en büyük hayali intikamını da alarak dünyayı Moğol zulmünden kurtarmaktı. Bu fırsatı da yakaladı. Moğollara karşı yardım isteyen Selçuklu Devleti'ne yardım etmek ve Moğol güçlerini yeryüzünden silmek için birlikte hareket etmek amacıyla ta Kayseri'ye kadar gelse de Selçuklu Devleti'ni temsil eden vezir Pervane'nin sözünde durmaması üzerine büyük hayal kırıklığı yaşadı.
Kıpçak Türkü büyük komutan Baybars bu hayal kırıklığının ve belki de üzüntünün yol açtığı hastalık sebebiyle Mısır'a dönüş yolunda Şam yakınında 54 yaşındayken vefat etti.