Georg Simmel yirminci yüzyılın hemen başlarında metropole dair o ünlü makalesinde dünyadan bezmişlik tavrıyla metropol arasında derin bir bağ olduğunu yazmıştı. Büyük şehrin çalkantısı ayak uydurması güç devinimi ve tabii ki korkunç hengâmesi yaşamla kurduğumuz bağı kuvvetlendirmeye pek de yardımcı olmuyor hâlâ. Yine de insan bir şekilde bütün bunlara katlanmanın yolunu buluyor öteden beri; etrafındaki hikâyelere kulak kesilebiliyor kakofoninin yüksek tonuna rağmen peşine takılabileceği sesi bulabiliyor hayatiyetini ufacık sevinçlere bağlayabiliyor örneğin. Yaşatmakta değilse de yaşamakta kabiliyetliyiz nitekim.
Fragmanlar da dikkatini yönelttiği bütün inceliklerin ötesinde insanın şehirle kurduğu bu bağa dair bir eser. Turgay Bakırtaş sadece İstanbul'da değil fakat çoğunlukla İstanbul'da yürüyor okuyor dinliyor; öylece yanlarından geçip gitmekle yetindiğimiz bazen gözümüzü kaçırmayı maharet saydığımız detaylarla dolu bir kent deneyimi vadediyor bu ilk kitabıyla. Biricik ve keskin gözlemlerine bugünün netameli meselelerini bitimsiz kavgalarını da ekliyor; kitap görgüsünü ve müzik bilgisini paylaşırken de eli açık davranmaktan alamıyor kendisini. Her biri yaşamın başka bucaklarında gezinse de birbirine eklemlenen on iki denemeden oluşan Fragmanlar sakınımsız ve sahici öfkeyi içkin eleştirel bakışının yanında okurunu hiç olmadık yerlerde yakalayan şenlikli üslubuyla da bir çırpıda okutuyor kendisini.