Biz çocukken sokaklarda mahalle aralarında evlerimizin bahçelerinde yemyeşil ormanlarda rengarenk bostanlarda hiç yorulmamacasına oyunlar oynardık. Oyunla büyüdük oyunla öğrendik. Oyun öğretmendi bize oyun eğitimimizdi. Dünyamızı oyuna sığdırır oyunla dünyayı tanırdık. Hür bir ruhumuz eskiyen ayakkabılarımız yırtılan kıyafetlerimiz çamura bulanmış ayaklarımız ve tozlu ellerimiz vardı. Mutluyduk. Şimdi olamadığımız kadar mutluyduk. Telefona tablete bilgisayara televizyona hapsolmamıştık çünkü. Sabahları penceremizi açtığımızda mavi bir gökyüzü yeşil bir bahçe gülen gözler ve şen arkadaşlarımızın sokağa sığmayan sesi karşılardı bizi. Şimdi pencerenin önü beton kapının önü beton sokak beton ve insanlar taş kesilmiş gibi... Oysa oyundu bizi insan kılan oyundu hüznümüzü neşeye çeviren ve oyundu dünyayı yaşanılabilir kılan. Yeniden dönsek o günlere oyunlar kursak avaz avaz inlese çocuk sesiyle sokak cadde mahalle ülke ve tüm dünya... İçimizdeki çocuk koşup gelmiş olsa uzaklardan benimle oynar mısın yüreği hep çocuk kalan insan?