"Her bir çadırın içinde hasret çeken gözlerin düş kırıklığına uğradığı bir mülteci kampı vardı. Kamptaki her çocuğun ekmek yiyebilmek için bir on gün daha beklemesi gerekiyordu. Bu gecikmenin müsebbibi önünde siyah bir heyula gibi duran yaptığı pazarlığın nereye varacağı konusunda endişelenerek ayaklarını çamurun içine batırıp çıkaran Ebû Semîr'di. Bir de un istiflerinin önünde kir pas görmemiş avuçlarını ovuşturup küçük mavi gözleriyle gülen Amerikalı..."