İsmi hayat olan sokağın içinde ölüm kokuyordu. Yarıda kalmış hayatların gölgesinde yaşıyordu. Aslında her hayat yarıda kalmıyor muydu? Her şey biraz yarım kalmamalı mıydı? Belki de daha iyi tamamlanmak için yarıda kalmalıydı her şey. Ama onun sorunu yarıda kalmak değildi. Başlayamamaktı...
Geç bile kalmamıştı hayata. Geç kalmak için yola koyulmak gerekirdi. Bir hayatı var mıydı? Birisi onu sevmiş miydi? Sevecek gibi olup neden vazgeçmişti?
Sonra yorulduğunu anladı. Yürümekten değil düşünmekten yorulmuştu. Direnip de vermediği evin Don Kişot'u olduğunu biliyordu. Bastonu Sancho Panza'sıydı. Yel değirmenleriyle savaşamazdı. Geriye dönemezdi ilerisi karanlıktı. Zamana teslim olmak zorundaydı.
Bir zaman sonra fırtına dindi. Önce şehre bir sakinlik çöktü. Ardından kalabalık telaşlar sokaklara indi. İki kardeşin evinin önünde polisler vardı. Telsiz sesleri etrafa yayılıyor komşular daha önce seslerini bile duymadığı iki kardeşin akıbetini seyrediyordu. Tutanak tutuldu: "Kabil Habil'i öldürdü."