Gel zaman git zaman günler günleri aylar ayları yıllar yılları kovaladı. Bizler büyürken beyaz yün eldiven hep bizimleydi. Bizlerle birlikte annem ve babamda büyüdüler. Bir akşam annem heyecanla babama "Tükez gelmiş akrabalarına. Gel yarın gidip hoş̧ geldin diyelim. Ölmeden sen de dünya gözü̈ ile bir kez daha gör!" diyerek babamı ilk aşkının yanına götürdü. Ben şaşkın bir halde "Anne neden böyle bir şey yaptın?" dediğimde annem "Günah kızım. Onu çok sevdi."...
Uzaktan duyulan sesle birlikte "birer ikişer üçer dörder beşer..." çıkıverdiler meydanlara. O sesle birlikte yüreklerini de arkalarında bırakıp yol aldılar. Kim yapmıştı bu maskeleri? Kim tasarlamış̧ kim vermişti rengini dokusunu ve kim takmıştı suratlarına? Yoksa doğuştan (fıtratlarından) mı maskeleri vardı?
Gözüm bir anda köşede duran bir telefona takılıyor. Tıpkı cami avlusuna bırakılmış̧ bir çocuk gibi tek başına ışığı sönmüş̧ karanlıklar içerisinde. İçim sızlayarak "Aaaa bu benim telefonum." diyerek çığlık atıyorum. Yüreğim kıpır kıpır yanına koşarak ellerimin arasına alıyorum. Tuşlarına dokunarak onun karanlığını aydınlığa dönüştürürken kendi bağımlılığıma sımsıkı bir düğüm daha atıyorum...