Alevilik devasa bir kültür harikulade bir inanç felsefesi. Çok renkli çok çeşitli dini. felsefi kültürel düşünceler bütünü. Kendisine zorla dayatılan zahiri dini kabul etmeyerek çok uzak diyarlara göç eden koca bir toplum. Semahları deyişleri yaşam biçimleriyle hümanistçe bir güzelliği yaratan bir halk.
Yaşadığı topraklarda bin yıllarca süren bir ayrımcılığa tabî olmuş hala da ayrım gören bir millet. Bu öyle bir ayrımcılık ki kendisine yalnızca acı ve zulüm reva görülmüş. Devletin böl parça pragmatizmine her daim maruz kalmış. Yüz yıllardan beridir de bazen şiddetle bazen de yumuşakça asimilasyona tabi kılınmış. Devlet vergisini almış askere göndermiş ama üvey evlat olarak görmüş. Onun içindir ki "Alevilik" dendi mi en çok bu toplumun haksızlığa uğraması anlatılır. Oysa ne çok şey vardır Alevilikle ilgili konular anlat anlat bitmez. Devasa kültür dedim ya bugün Alevi toplumunun ürettiği türküleri deyişleri bunu üreten yorumlayan ozanları bir an için yok sayalım mesela koca Türkiye'mizde türkü diye halk müziği diye bir şey kalır mı acaba? Sünni toplumlar beni yanlış anlamasın. Elbette onların da ürettikleri çok güzel şeyler
vardır. Ancak tek bir merkezden tek tip inanç sistemine tabi olmaları maalesef onları sanatsal açıdan Aleviler gibi şanslı kılmamıştır.
Okuyacağınız kitapta Alevilik tarihinde yer alan bazı ulu kişileri ve olayları önce gerçekler sonra söylenceler bazında anlattım. Tabii ki de anlatılacak konular çok büyük boyuttadır. Ben sadece bir kısmına değinebildim. Maalesef okumayan okuması istenmeyen bir toplumda mitsel hikâyeler gerçeklerin önüne geçer. Örneğin; Hacı Bektaş'ın hayalını mücadelesini eserlerini toplumun çok azı bilir. Ama Hacı Bektaş'ın kerametleri nedir dendiğinde hemen herkesin anlatacağı bir mitolojik hikaye mutlaka vardır. Mitler halkın istemlerini hayallerini çare arayışlarını özlemlerini yansıtır. Yaşadığı sıkıntıların çözümünü bilmeyen ya da buna gücü yetmeyen toplumlar zihinlerinde olağanüstü güçler yaratırlar. İşte bu noktada amacım mitolojiyle beraber tarihi bugünlere taşımaktı. O günlerde yaşanan olaylardan tecrübe edinebilmekti. Bugünün karanlığını yırtmak geçmişte yaşananları bilmekten geçiyordu. Ancak bu şekilde nesnel ve bilimsel düşünülebilirdi. Söylenceler olsundu onlar bizim kültürümüzdü edebiyatımızdı bilinçaltımızdı.