Ölülerin makyajını bitirdiğimizin ertesi günü dönüm noktamın habercisiydi; ya bir anda her şeyin nasıl değiştiğine akıl erdirememenin şaşkınlığı içinde saatlerin etimi ısırarak bitmesini bekleyecektim ya yüzlerine metinler yazdığım ölülerin yakama yapışıp beni sarstıklarını düşünecektim ya da başta olduğu gibi İlan Kurumu'na saçmalıklarımla dolu ilanlarımı tekrar yazacaktım. Çözüm bulmalıydım. Kendime aileme ve insanlığa. Parçalanmışlığın yükünü nereye kadar taşıyacaktım? İntiharı seçmemiştim madem kendim ve insanlık adına bir çelme bulmalıydım öyleyse.
Ne şehirlere ne bölgelere aidiyeti var Omustav Koluva'nın. En çıkışsız yolda en bunaldığı anda dahi kendi olmaktan vazgeçmeyen biri o. Ölülere makyaj yaparken onlar için metinler yazarken bile insana meyletmesi hep bundan.
Diliyle düşüncesi koşut gidiyor Mahmut Aksoy'un. Şair doğasından olsa gerek kimi durumları filanca romancılar gözümüze sokabilecekken o imgeleri kullanıyor batırmıyor gözümüze. Ki bence ona en yakışanı da bu. Bağırmadan gözümüze diken olmadan anlatması; yer yer derinden çağıldayarak akması.
ÜZEYİR KARAHASANOĞLU