Arka kapıyı açtım. Bir süre cücenin yana kaymasını bekledim. Cüce pek oralı değildi. Kadın cücenin kulağına bir şeyler fısıldadıktan sonra cüce sıkılgan bir yüz ifadesiyle sola kaydı. Oturdum. Arabada garip bir müzik çalıyordu. Yani ortama göre biraz garip. Müslüm dinliyorlardı. "Adın ne?" dedi mavi fularlı kadın. "..." dedim. "Ben de Nedret" dedi. Cümlesine ara vermeden ekledi: "Arabayı süren Zuki arkadaki arkadaşımız da Cüce." Tanıştığımıza memnun olduğumu ifade ettim ama konuşmadan edemedim. "Zuki Nedret ve Cüce. İlginç geldi. Yani Nedret eski bir isim. Olabilir. Zuki. Takma isimdir. Hadi ona da tamam. Ama Cüce'yi anlayamadım. Nedir yani?" dememe kalmadan Cüce'den sol kaburgama bir dirsek darbesi aldım. Nedret gözlerimin içine bakarak "Cüce cüce olduğu için" dedi. Kafamı onaylıyormuş gibi salladım. Ama yine de garip gelmişti. Araba son sürat ilerliyordu. Geceye yaklaşmıştık. Şehir insanları çoktan inlerine çekilmişlerdi. Sokaklar gececilerindi artık. Evime dönen yol ayrımına gelmiştik. Gecenin son kırmızı ışığında biz durduk belki. Birinin evin yolunu sormasını bekledim. Kimse sormadı. Zuki Nedret'in oturduğu koltuğun altına eğilerek bir şişe bira çıkardı. Bana uzattı. Evde devam ederim diye düşünüp açtım. Flaps. Yeşil yandı. Araba yol ayrımından sağa döndü. Evimin solda olduğunu söylememe rağmen kimsenin umurunda değildi. Nedret koltuğun başlığını tutup tekrar bana döndü ve gülümsedi. "Eve gidip ne yapacaksın? Hep aynı şeyler."