Zünnûn el-Misri: "Semâ Hak'tan gelen bir manadır ve kalpleri Hakk'a doğru harekete geçirir. Semayı Hak ile dinleyen hakikat mertebesine çıkar; nefsiyle dinleyen zındıklık derekesine düşer." demiştir. Sahâbe ve tâbiin içinde Kur'an dinlerken ağlayan bayılan hatta ölen kimselerin bulunması ilk sûfilerden İbrahim b. Ethem'in "Gökyüzü parçalara ayrıldığında...." (İnşikak 1) âyetini işitince titremeye başlaması vecd halinin semanın semeresi olduğunu gösterir.
Sema gafletin eseri olan fark halinden cem' haline gelebilmek için bir vasıtadır. İlâhî kelamın mucizelerinden biri onu dinlemekten insan tabiatının bıkmaması kulak için hazlar kalp için faydalar ruh için mânevî azıklar barındırmasıdır. Sadece Kur'an dinlemeyi tercih eden sûfilerin yanı sıra şiir kaside ve mûsiki dinleyenler de olmuştur. Şiirde hikmet bulunması (Buhârî "Edeb" 90) Hz. Peygamberin Lebîd b. Rebia Ümeyye b. Ebü's-Salt ve Hassan b. Sabit'in şiirlerini dinleyerek güzel şiiri Hakk'a şahit tutması sûfilerce şiirin semanın benimsenmesine yol açmıştır. Süfiler insanı nefsânî ve şehevi davranışlara yöneltmeyen ruhun gıdası olan güzel ses ve hoş nağmelerden oluşan şeylerin dinlenmesinin mubah olduğunda ittifak etmiştir.
Kitapta anlatılan bilgilerden şu hüküm çıkıyor:
"Semâ bazen katıksız haram oluyor bazen mubah mekruh ve bazen de müstehab oluyor." Haram olmasının durumu: Genç olan insanların ekserisi ile dünyevi şehvet kendisine galebe çalan kimseler için haramdır. Zira sema böyle kimselerin ancak kalplerine galip gelen mezmum sıfatları kabartır harekete geçirir.
Mekruh olmasının durumu: Semayı mahlûkların sıfatı üzerine yorumlamayan fakat onu vakitlerinin en çoğunda oyuncak yoluyla âdet edinen bir kimse içindir.
Mubah olmasının durumu: Semadan hiçbir nasip almayan ancak güzel sesten lezzetlenen bir kimse içindir.
Müstehab olmasının durumu: Allah Teâlâ'nın sevgisi kendisinde galebe çalan semadan ötürü güzel sıfatlarından başka bir sıfatı harekete geçmeyen bir kimse içindir.