"Ahlâkın Aklî ve İnsânî Temeli" herhangi bir dayanaktan yoksun ahlâka sonradan icat edilmiş yeni bir temel keşfetmek gibi bir sav öne sürmemektedir. Ahlâk kendi başına başlı başına ve bağımsız bir felsefi alan olarak vardır. İnsan 'ahlâk' gerçeğinden hiçbir an sıyrılıp çıkarak ve ona rağmen yaşayarak var olamaz. Çünkü bu realite insana sonradan ve onun özüne karşın eklenmiş yabancı bir nesne değildir. Hatta belki de ahlâk insanın biricik gerçekliği ve tek hakikati olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu yüzden insan her şeyden önce bir değer varlığıdır. Ahlâk realitesi ona dışarıdan eklemlenmiş değilse bu değer hakikatinin yaşayan ve bize görünen yüzünü yine insanın yaşayan ve bize görünen varoluş gerçekliğinin farkına vararak gözleyebiliriz. Aklın ve insanın olmadığı bir yerde kutsalın söyledikleri yalçın kayalardan yansıyan nidanın tekrar sahibine dönmesinden ibaret kalacaktır. Bu nida akılla akıl insanla insan; çocukla çocuk büyükle büyük vs. olduğu sürece insan ve onun aklıyla kendi değerini tartmak gibi kesintisiz bir insânî tecrübenin gündemini her an doldurabilir.