''Ağrın mı var?
Gel seveyim seni
Öpeyim ağrıyan yerini de geçsin
Ovayım ellerimle ki sevgim dokunup iyileştirsin.
Ağrı nadiren kalıcıdır. Ama biz onu yine de sıklıkla hissederiz. Çünkü sevilmeyi her şeyden çok isteriz. Ne zaman bir yerin dayanabileceğinden fazla ağrıyorsa dikkat kesil içine. Yeterince incelikli ararsan derininde bir yerde sana ''beni sev beni daha çok sev'' diye yalvaran bir çocuk bulacaksın. Şimdi tut elinden o kayıp çocuğun. Evvela başını okşa o masum küçüğün çünkü uzun zamandır bunu yapan olmadı ona. Sevgiyle tut elinden ki çözebilesin onu içinin düğümlerinden. Nice zamandır kaybolduğu kuytulardan ancak senin şefkatinle bir çıkış bulabilecek o çocuğu sev yine sev ve daha çok sev ki iyi edebilesin sonunda ağrılarını. Çünkü ağrı dediğin aslında sevilme isteğinin dile gelmiş biçimidir. Ağrı ''tut elimi dokun bana avut beni'' demektir. Seninle her an konuşan bedeninin ona tıkadığın kulaklarını açmak için sana adeta yalvarması halidir. Yalvarana kulak ver merhametini esirgeme ondan ve fakat kulak vermekle kulak kesilmek aynı şey değildir bunu da unutma hiç. Sevmek ne kadar gerekliyse çocuğu aşırı şımartmaya da bir o kadar gelmez. Sen de bilirsin ki ağrıdan başka şey düşünmemek ağrıyı geçirmez. O yüzden şimdi unut ağrını hemen. Haydi gel bir hikâye anlatayım sana. Bakarsın hikâyeyi dinlerken senin ağrın da kanatlanıp uçmuş uzaklara.''