Kâğıt insan teknolojisinin en basit ve en önemli parçalarından biri. Geçtiğimiz iki binyıl boyunca onu daha verimli yöntemlerle üretme yeteneği; okuryazarlığın medyanın inancın eğitimin ticaretin ve sanatın gelişip güçlenmesini destekledi; uygarlıkların temelini oluşturdu bazen devrimlere kapı açtı bazense istikrarı yeniden sağladı. Mark Kurlansky antikçağlardan günümüze kadar kâğıdın evrimini takip ederek teknolojinin etkisine ilişkin yaygın varsayımlara meydan okuyor ve kâğıdın burada kalıcı olduğunu ispatlıyor: Kâğıt yirmi birinci yüzyılda bizi ileriye götürecek ve çağımıza ışık tutacak meta tarihi olacak.
Kurlansky bir yandan uygarlığın iki bin yıllık entelektüel ve kültürel gelişiminin merkezinde kâğıdın tarihini anlatırken bir yandan da etrafında oluşan dünyayı baş döndürücü bir hareketlilikle dolaşıyor. MS 120'lerde Çin'de başlayan yolculuk altı asır sonra Talas Nehri'nin kıyısına oradan MS 900'lerin İspanya'sına uzanıyor. Hemen sonra 15. yüzyıl İtalya ve Almanya'sında buluyoruz kendimizi. Çok geçmeden İspanyol denizci Hernán Cortés Meksika'yı kolonileştiriyor Rembrandt gravürü keşfediyor Londra'da grafit kalemler satışa çıkıyor ve Thomas Bewick ahşap üzerine gravür yapmaya başlıyor. Kurlansky birkaçsayfa içinde müzik notasyonundan saatlere pusulalara geçiyor ve biraz sonra taşbaskı yoluyla Picasso'nun atölyesine konuk oluyoruz. Tuvalet kâğıdı kısa bir süreliğine görünürken birkaç sayfa çevirdikten sonra Japonların İkinci Dünya Savaşı'nda kullandıkları kâğıttan balon bombalarına sıra geliyor.
Kurlansky bütün bu detayları ustalıkla ördüğü kitabını hem son derece eğlenceli bir anlatım tarzıyla birleştiriyor hem de kâğıdın her zaman devrimci bir güç olduğunu ve kesinlikle henüz ölmediğini ikna edici bir şekilde ortaya koyuyor.