Kudüs'e kuzeyden Şam Kapısı'ndan girilir. Kapının üzerinde altın yaldızlı bir tuğra... Kanunî Süleyman'ın. Güney kapısında ise bu kente Mercidabık'tan sonra muzaffer ordusu ile giren Yavuz'un tuğrası... Hâlâ oradalar... ...Mescid-ül Aksa'nın kubbesine bakıyorum. Altınla işlenmiş âyetler oradan üzerimize değil kâinata birer ilahi rahmet gibi serpiliyor. Ve hat şelalesinin altında bir kayıt: Sultan Abdülaziz tarafından yaptırılmıştır... ...Budapeşte'den çıkıp Viyana yoluna başverdiniz mi daha Macaristan başkentini terk etmeden sağda bir yokuşlu velvele başlar: Uyvar Yolu. Hani "Uyvar önünde bir Türk gibi" dedirttiğimiz yerin başlangıcı... Ruslar tam bu noktada durdurmuşlardı bizi. Sağ tarafta bir kale kalıntısı... Ta tepesinde bir tuğra... Hâline değil de unutulmuşluğuna hıçkırır gibi bakıyordu. Şöyle bir yanaştım. İkinci Selim'in tuğrası... Oralarda unutmuşuz.