1912 kışında Adriyatik Denizi yakınlarındaki Duino Şatosu'nda misafir olan Rilke bir sabah denize inen sarp kayalıklar boyunca dar bir patikayla kalenin eteklerine bağlanan burçlara tırmanırken birden durdu; şiddetli rüzgârın soluğundan türeyen bir ses âdeta bir melek ona sesleniyordu: "Kim duyardı haykırsaydım beni melekler / makamından? Hatta içlerinden biri tutup aniden / alıverseydi beni kalbine tükenip giderdim onun o / müthiş Özgüvarlığında ben." Derhal hep yanında taşıdığı not defterini çıkardı ve sanki dikte ediliyormuşçasına gelen bu dizeleri kaydetti. 1915'in sonlarına doğru Duino Ağıtları'nın üçü bitmişti; ancak I. Dünya Savaşı'nın doğurduğu ruhsal çalkantı Rilke'nin Ağıtlar'la olan mesaisini kesintiye uğrattı. Ömrünün son yıllarını İsviçre'nin Valais Kantonu'nda geçiren şairin burada Muzot Şatosu'ndaki çileli inzivası Şubat 1922'de Duino Ağıtları ve Orpheus'a Soneler'in tamamlanmasıyla taçlandı.
"Şairler Ulusu"nun sesi Türkçede "şimdi" yankılanıyor:
"Geçicilik her yerde derin bir oluşun içine dalar. Bize düşen bu fani dünyayı acısı ve tutkusuyla içimize olabildiğince derin bir biçimde nakşetmektir; öyle ki cevheri içimizde 'görünmezce' yeniden varlığa kavuşabilsin. Ağıtlar elle tutulur ve görünür güzelim âlemin durmaksızın evrenin titreşen kürelerine yeni titreşim frekansları ekleyen doğamızın görünmez titreşimlerine ve çalkantılarına dönüştürülmesi çabasıdır."