İnsan ne kadar büyürse büyüsün çocukluk izleri hep derin bir köşede saklı kalırmış. Üzerine beton dökmeye çalışsan dahi o bir yerden mutlaka çıkarmış derler.
Çiçek bazen susmak en iyisi derdi kendi kendine. Her ne kadar susmanın kendine karşı bir zulüm olduğunu bilse de böyle düşünüyordu. Elinden başka bir şey gelmiyordu. Ağzında kırık dökük sözcüklerle söylediği sözlerin dışında çoğu kez susardı öylece.
Mutsuzluk yalnızlık hissi ona çok ağır geliyordu aslında. Kendisini bakkal dükkânındaki borç defteri gibi hissederdi. Asla ödenmeyen ve kabaran borçların bulunduğu borç defteri. Hayattan her zaman alacaklı! Hayata bakışı aynen buydu Çiçek'in.
"Neden sorusunu ne çok sorarız kendimize. Cevap bulamadığımız o kocaman nedenlerin altında eziliriz. İçimizde fokurdayan ama bir türlü çıkamayan acılar derinden gelen bir kemanın sesine benzer."
Songül Karakoç Büyüktaş'tan içimizdeki Çiçek'lere bakmamızı ve onları sevgiyle büyütmemizi talep eden bir ilk roman...