Ben olmayanım! Sığındığım gölgelerin peş peşe cereyan eden parçalanmaların savurmasıyla ağırlaşan karanlığın ve doğum ve ölüm olarak sonsuz defa kopan kıyameti bir kendilik hali olarak kabulleniyorum. Bu içinde bulunduğum alan bir beden değil; bir yarık bir uçurum ve düşmek sahip olduğum yegâne benliktir. Ben olmayanım! İnsan oluşu yasaklı meyve olarak bilip her defasında kendini bir günahla ifade edişin çaresizliğini biliyorum. Kendini "Sürülmüş olan" diye kabul ederek adını kırılan kaburga ile aynı sızıya ortak etmenin acziyetini biliyorum. Doğarak etimde kopardığım kıyameti yaşamla yegâne bağım kabul ettiysem ve parçalanmanın ve kopmanın her evresinde kendimi dünya denilen o zaiyatın içinde bulduysam olmak sadece bir yitime dönüşmektir. Ben olmayanım! Kapladığım bu alan sarf ettiğim her cümle tüm çabalarıma rağmen tutunamayarak ardımda bir kayboluşa dönüşen yaşam bırakmanın çabasından öte nedir! Yaşamanın yokluğumu kanıksamak olduğunu fark etmek bende bir aydınlanmaya neden olmuyor. Aksine sürüklendiğim karanlığı görüyor olmak beni tedirgin ediyor. Ben ben olmayanım çünkü kendimi tanımladığım izah ettiğim her şey dışımda kalmış bir dünyayı ve kavramları içeriyor. Ben sadece dâhil olmadığım şeyleri içime çekerek kendimi bir yabancılığa teslim ediyorum. O uyumsuzluğa ve yabancılığa "Ben" diyorum çünkü dışlanmışlığımı başka türlü nasıl ifade edebilirim bilmiyorum!