Geçsin mi karşıya? Düşsün mü düşmesin mi? Boşlukta asılı kalıyor öylece. Bakışları karşıda basmaya çalışacağı kaygan otlarla kaplı kenarda. Kenara yakın büyükçe birkaç taş yükseliyor suyun içinden. Akıntı orada iyice çalkalanıp köpükleniyor (...) Buradaydı işte. Ne zamandır düşlediği ülkede. Kaçmak için en uygun yerde. Kendi içindeydi. Yaşam buydu artık.
Zayıf sarı bir ışığın aydınlattığı alacakaranlık alçak bir tente altında. Duvarlar kıpırdıyor hafif hafif gelip gidiyor kırışıyor düzleşiyor.
İçinde boğulduğun kentten insanlardan kaçıp sarp bir dağ zirvesinde yaşamı sorgulamak..Olan bitenin muhasebesini yapmak... Çekişmeleri geride bırakmak...Bazen kendi gözünden etrafındakilere bazen de onların gözünden kendine bakmak...Tepeden her şeyi gören/bilen bir tanrı gibi.
Kaan Arslanoğlu altıncı romanı İntihar'da kıstırılmış bir çağımız insanının geriye çekilip kendiyle yüzleşmesini anlatıyor. Camus'nün sorduğu o can alıcı soruya: yaşamın yaşanmaya değip değmeyeceği sorusuna cevap arayan bir kahramanın kendine tutunma çabası..