Ütopik toplumlarda bir toplum ne kadar uyumlu ve mutlu ise distopik toplumlarda bir o kadar umutsuz totaliter ve kaotik bir yapıya sahiptir. Zorba ve baskıcı bir yönetim altında temel hak ve özgürlükleri kısıtlanmış ya da tamamen elinden alınmış distopik toplumlarda gelecek olabildiğince umutsuz ve karanlık bir şekilde resmedilir. Distopik toplumlarda özellikle eğitim ve öğretimden mahrum bırakılmış yoksul kesimlerde iktidarın politikaları; insanların büyük bir çoğunluğunda uyuşturucu etkisi yapan din üzerinde yoğunlaşır. Bu tür toplumlarda iktidar halkına balık tutmayı öğretmek yerine sadaka dağıtır gibi balık vermeyi tercih ederek böylece kendi dünya görüşünü onu hiç anlamayan yoksul ve eğitimsiz olan kitlelere daha kolay dikte ediyor. Distopik ve kapitalist toplumlarda proleterler ve hayvanlar genelde özgürdürler. Faşist toplumlarda ise "Hak yok vazife vardır." Bu tür toplumlarda (düşünce suçu) en büyük suç unsuru olarak kabul görür. Yazar medeniyetin beşiği olan bir ülkeden aşkı uğruna hakkın hukukun adaletin tohumu bile henüz topraklarına düşmemiş ülkenin yönetiminde oldukça etkili olan; ırkçı zihniyetlerin mollaların tarikatların cemaatlerin kol gezdiği distopik bir ülkeye yelken açan gencecik ütopik bir insanın bu distopik ülkeye uçmak üzere Distopya Cumhuriyeti uçağına ayak bastığı ilk andan itibaren yaşadığı macera dolu dramatik ve acılarla yoğrulan akıl almaz olaylar zincirinden oluşan hayat hikâyesini anlatıyor. Bu ütopik gencin hayat hikâyesi insanın duygu dünyasında kasırgalar estirecek kadar etkileyici düşündürücü ve bir o kadar da önemli olan olaylardan oluşuyor.