Üzerinden çok sayıda uygarlıklar geçen kadim kentlerden günümüze kadar ulaşan kaleler kale duvarları limanlar ibadethaneler medreseler manastırlar saraylar konaklar sokaklar ve evler bizi tarihin pınarlarına kadar götürüyor. Bu antik mekânlar aynı zamanda yüzyıllarca yaşanan savaşları yaşam koşullarını bilim sanat ve kültürleri aydınlatacak kadar geniş bir yelpaze sunuyor. Her bir kadim kentin mimarî ve kültürel zenginliklerinin yanında bilgi birikimi de birileri tarafından istenmeden veya tasarlanarak veyahut da doğanın haşmetine uğrayarak yerküre üzerinden silinip gitmesine neden olmuştur. Farklı coğrafyalarda yaşayan insanlar savaşlar ve iklim koşulları nedeniyle zorunlu olarak göç etmişler ve ettirilmişlerdir. Bu insanlar dağıldıkları coğrafyalara geleneklerini göreneklerini inanışlarını hayallerini umutlarını ya birlikte götürmüşler ya da bütün bunların kaybolmasına vesile olmuşlar.
Bu kitaptaki hikâyelerde geçen mekânlar gerçek olsa da mekânların arasına sıkışmış olan insanların yaşantıları ve kadersizlikleri veya talihsizlikleri kurgulanarak tasarlanmıştır. Maalesef benzer olaylar günümüzde de sıklıkla artarak devam etmekte. Elbette ölüm acı ve gerçektir. Ancak isteyerek veya tasarlayarak kötü ve acımasız insanlar tarafından hayattan koparılan ışık çiçeklerinin bir mum gibi söndürülmesi gerçeğin de acının da ötesindedir.