Hikâyeler toplum içinde bir ailenin veya bir ferdin ilginç yaşayışını okuyucuya edebî bir üslupta aksettirmek amacıyla yazılır. Neticede bir kurgudur ilgi çekmesi gerekir ve beklenmedik bir sonla neticelenir. Ama işin içine hakikat hem de buruk hakikat girince başkalaşır. Her zaman yaşanmışlar kurgulardan daha cezbedicidir. Çünkü yaşanmış bir olayı hikâyeleştirmek tarihe not düşmek demektir.
Bu deneme; sevinci neşeyi mutluluğu ve ferahlığı değil; zulmü ızdırabı hasreti sancılı firakı acılı ölümleri vahşet içeren cinayetleri hikâye eder; 2003'ten beri huzur yüzü görmeyen Telafer Türkmenlerinin günümüze kadar yaşadıkları dramı konu alır bu satırlar. Biyografiktir; bütün olaylar serüvenler ve maceralar gerçektir yaşanmıştır; eksiği var fazlası yoktur. Elliden fazla kederli ailenin fertleri dinlenmiş ve sesleri kaydedilmiştir. Araya dolgu cümleler ve eklentiler elbette girmiştir. Geçen isimler yaşayanları korumak amacıyla değiştirilmiştir.
Yine bu kitapta kendi hâlinde geleneğini yaşayan ve yaşatmaya çalışan masum ve asude bir halkın nasıl pejmürde hâle getirildiğini güçlü aile ve aşiret bağlarının nasıl tarumar edildiğini birbirine düşürüldüğünü El-Kaide DEAŞ gibi kurma ve ısmarlama örgütler yoluyla ne şekilde darmadağın perişan bir hayata sürüklendiğini bizzat yaşayanların dilinden ve hikâyecinin kaleminden okuyacaksınız.