Bir gün hastane bahçesinden çıkmış arabaya doğru giderken arkamdan biri "Ebru Abla" diye seslendi. Döndüm Fatma. Gülümsedi. "Haftaya taburcu oluyorum" dedi. O an hissettiğim tarifsiz bir mutluluktu. Bu çocuk geçen hafta ölmek üzereydi hatta literatüre bakarsanız çoktan ölmüştü. Oysa şimdi karşıma geçmiş taburcu olmaktan söz ediyordu.
Yoğun bakımla ilgili duygularım o gün ilk kez bu kadar gün yüzüne çıktı.
Yaşadığımız hikâyelerin birçoğu büyüleyiciydi. Mesela yoğun bakıma karaciğer yetmezliği tablosunda kabul ettiğimiz ve ardından taburcu olan bir hastamızın bize iki ay sonra takdir belgesi göndermesi; Türkiye Polis Radyosu'nda çalışan bir babanın kızı yoğun bakımdan çıktıktan sonra yedi farklı ildeki Türkiye Polis Radyosu'ndan bizi anons ettirip şarkı hediye etmesi; ölmek üzereyken yatırdığımız bir hastamızın birkaç ay sonra yürüyerek bizi ziyarete gelmesi...
Ama yoğun bakım işte... Her zaman da bütün hikâyeler büyüleyici olmuyor...
Bu kitap benim on yıllık yoğun bakım serüvenimi anlatıyor. Anıların bazıları mutlu bazıları hüzünlü bazıları komik bazıları ise sıra dışı. Ama hepsi gerçek.
Kapalı kapılar ardında neler olduğunu merak ediyorsanız kitap ilginizi çekecektir.