Öne eğilmiş bir ihtiyar. Öyle eğik ki ellerini rükû eder gibi dizlerine koymazsa kısa sürede midesi bulanacak. Ayaklarının dibinde beş kaplumbağa. Adam onlara bakar gibi. Görür mü? Yoksa kara kara düşünür mü? Arkasında kavuşturduğu ellerinde ney taşır ama sopa tutar gibi. Sırtında kaplumbağa kabuğuna benzeyen ufak davulu. Bir çift zahme boynundan aşağı sarkar. Derviş midir? Derviş kırmızı entari mi giyer? Keçe külahına köylü kızı gibi pembeli fıstık yeşili yemeni mi bağlar? Ne giydiklerini şimdi nasıl bilelim! Yerdeki pencereden ışık gelir. Adamın başına ulaşmaz.
Ev halkının senelerdir baktığı tabloda değişen sadece isim değil. Üç kıtaya hükmeden bir cihan devleti entrikayla ihanetle geri çekilirken sadece toprak bırakmaz. Taşıdığı medeniyetin izlerini kalıcı bir şekilde ardında bırakır. Romanı yazılmamış tarih her zaman eksiktir sayılardan ve muzafferlerden bahseder. Edebî eserlerle kayıt altına alındıktan sonra gerçekte ne olduğu ve nasıl olduğu anlaşılabilir.
Balkanlarda gerginliğin en yüksek seviyede olduğu bir dönemde Devlet-i Aliyye askerlerini terhis edince geriye kim kalır! Savaşın kapıya dayandığı günlerde çiftlikteki bahçıvan olmaz üle şey diyerek eline aldığı makasla gülleri kesip sepetine atıyor. Bir ulusun çöküşü gibi düşüyor güller birer birer...