Vuslat içinde gurbet ilde birbirlerinden başka tutunacak kimseleri yokken kaderin onlar üstünden ağlarını ördüğü delikanlılar Theotokos tarafından karşılarına çıkarılan mucizevi güzelliğin huzurunda kamaşan gözlerini ne kadar daha açık tutabilir ki? Anı Tacirinin Efkarı isminin akabinde öne sürdüğü "fikir" ve "efkar" kavramlarını kirli dünyanın ulvi detayları arasında kaybolmuş ve nereye gideceklerini bilmeyen iki Türk gencinin gözünden anlatmayı amaçlamaktadır. Yirminci yüzyılın meyvesi olan bu gençler kendileri için çizilen yolda yazarın kalemine güvenmekten başka hiçbir seçeneğe sahip değildir. Engebeli ve umut dolu bu patikada iki arkadaşın karşısında yeni bir diyar peyda olur. Yeniliğin hışmına uğramış bu diyarın endamı her bir karakterin yüreğinden içeri akmış binaenaleyh hislerine kocaman bir kargaşa bulutu kondurmuştur. Bulutun derinlerinden gelen damlalar kan kadar kırmızı bilinmezlik kadar siyah masum resimlerin göğü kadar mavidir. İki arkadaş arasından harareti ve bitmek tükenmek bilmez pesimizmi ile farklılaşan Talim kendini kudretli bir toprak lordunun çocuklarına Yunanca ve tarih eğitimi verirken bulur. Her ders arasında konağın farklılaşan havası onu aşktan uzak bir özlem içerisinde gark eyler. Malik ise dirayeti ve keskin zekasıyla katlanılamaz gözüken gizemleri içinde barındıran Pandora'nın kutusunun demir kapağını aralar. Kutunun içinden bir anlığına gözlerini yaş içinde bırakan ihanet kokusu yükselir. Lakin demir köşeler arasında gözlerden ırak yerlerde gizlenmiş ulvi bir parıltı yükselir: aşk.