Seyahatnameler tarih araştırmalarında önemli kaynaklar arasında yer alırlar. Arşiv belgeleri günlükler yazışmalar ve mektuplar gibi seyahatnameler de tarihçinin algılama gücünü artıran ikincil kaynaklardaki bilgileri karşılaştırma imkânı sunan eserlerdir. Gözlemlerini ve yaşadıkları olayları kaydeden görgü tanıkları çoğunlukla seyyahlardır.
Eski çağlardan beri seyahatnameler tarihçiler tarafından sosyal tarih için en iyi kaynaklar olarak bilinir. Geçmişte pek çok tarihçi eserlerinde seyahatnameleri değerlendirmişlerdir. 15. Yüzyıl Osmanlı tarihçilerinden Neşrî kitabında İstanbul şehrinin Fatih Sultan Mehmed tarafından imar edildiğini anlatırken "Seyyahlar şehadet ederler" diyerek seyyahları tanık gösterir.[1]
Eski çağlarda antik dünyanın tarihçileri arasında Heredotus kendi zamanının tarihini yazmak amacıyla M.Ö. 450-440 yılları arasında seyahat etmiş ve gözlemlerini yazmıştı. Onun seyahatleri Küçük Asya(Anadolu) Mısır Ege adaları Doğu Akdeniz ve Babil'e kadar çok geniş bir coğrafi alanı kaplar. Heredotus'un bugün kendi adıyla anılan tarihini yazmaktaki amacı gezdiği coğrafi yerlerin etnografik bir araştırmasını yapmaktı.[2]
Seyahatnamelerde kentlerin fiziki dokuları nüfusu etnik yapıları ulaşım imkânları topografya iklim ticari yapı ulaşım durumu tarihi yapılar halkın etnografik kültürü gibi konularda ayrıntılı bilgiler verilmiştir. Bu bilgiler ışığında Erzincan'ın tarihsel bir analizini yapmak mümkündür.
Erzincan tarih boyunca Avrupa'yı Asya'ya bağlayan yollar kavşağında tarihî "İpek Yolu" üzerinde önemli bir konaklama yeri ve ticaret merkezi olmuştur. Bu nedenlerle birçok seyyah ve gezgin Anadolu İran ve Hindistan seyahatlerinde bir bakıma zorunlu olarak Erzincan'dan geçmiştir.
Seyahatnamesinde Erzincan'dan bahseden ilk seyyah İbn Havkal'dır. İslam coğrafyacılığının altın çağı olan X. yüzyıl coğrafyacılarından olan İbn Havkal Irak-Suriye-Anadolu'yu X. Yüzyılda gezmiştir. Bu yüzyıldan sonra Anadolu'ya gelen seyyah sayısı giderek artmıştır. Anadolu'ya gelen seyyah sayısının XIX. Yüzyıldan itibaren önceki yüzyıllara oranla daha da arttığı görülmektedir. Bunun temelinde İngiltere Fransa Rusya gibi o dönemdeki siyasî güç merkezleri olan ülkelerin aynı yüzyılın başında ivme kazandırdıkları Şark Politikası olgusu yatmaktadır. Bunun sonucu olarak bunlar Osmanlı Devleti'ni her bakımdan inceleme altına almışlar; incelemenin bir kısmını resmi görevli seyyahlara yaptırmışlardır. Nitekim seyyahların çoğunun sanat tarihi coğrafya ve jeoloji gibi belirli bir bilim dalında eğitim almış Rumca Ermenice Osmanlıca metinleri okumayı bilen nitelikli kişiler olduğu görülmektedir.[3]
Gönderiliş ve geliş amaçları ne olursa olsun yüzyıllar önce ulaşım koşullarının zorluklarına uğramaları olası tehlikelere coğrafyalar arası uzak mesafelere rağmen seyyahlar bir bakıma ülkeler arası ilişkilerde farklı dünyaların insanları arasında "kültür elçileri" olmuşlardır. Bu yönüyle seyahatnameler seyyahın mensup olduğu ülkenin insanlarını tanımadıkları bir toplum hakkında pek çok bakımdan bilgilendirme imkânı sağlamaktadır. Bu tip eserler sadece yabancı okurların yararlandığı eserler olmayıp seyahatnameye konu olan ülkenin insanlarına özellikle gelecek kuşaklara kendi toplumunu bir yabancı gözüyle inceleme fırsatı da vermektedir.[4]
Erzincan tarihinin yeniden keşfedilen kaynakları arasında seyahatnamelerin değerlendirilmesi çok geniş kapsamlı bir meseledir. Bu çalışmadaki amaçlardan biri günümüzdeki bir okuru eski Erzincan hakkında bilgilendirmek; başka bir deyişle seyahatnameler sayesinde mazideki Erzincan ile günümüzdeki Erzincan'ı aynı mekânda yeniden buluşturmaktır. Bir başka amaç eski Erzincan üzerine çalışma yapmak isteyen araştırmacılara yardımcı olmaktır.
"Seyahatnamelerde ve Coğrafî Eserlerde Erzincan" başlıklı bu eser bugüne kadar çok az müracaat edilmiş seyahatname literatürünü seyyahların gözlemlerini ele almaktadır. Bu çalışmada Türk ve yabancı seyyahlara-gezginlere ait 80 seyahatname-coğrafi eser yer almaktadır. Gerçi Erzincan'a gelen seyyah sayısı muhtemelen bu rakamdan fazladır ama bazı seyahatnamelerdeki Erzincan ile ilgili bölümlerin çok kısa veya verilen bilgilerin kayda değer olmaması nedeniyle bu tip seyahatnameleri çalışmaya alınmamıştır. Diğer yandan dikkat çeken diğer bir konu da coğrafya eserleri olmuştur. Öyle ki bunlardan bazıları seyahatname gibi bilgiler vermektedir. Ancak isimleri farklıdır. Bu tür eserlerin bazılarında eserin yazarının bizzat yerinde inceleme yaptığına ilişkin bulgular da vardır. Bazılarında ise bir bilgi bulunmamasına karşılık yazar sanki şehri görmüş gibi anlatmıştır. Bunlar değerlendirildiğinde bu tür eserlerin yazarlarının bizzat gelmese de şehri görenlerin ifadelerinden hareketle kent hakkında bilgiler verdiği düşüncesine varmak mümkündür. Bu tür eserler de çalışma kapsamında değerlendirilmiştir.
Seyyâhlar doğu-batı (İstanbul-Tebriz) yolculuklarında iki yol kullanmışlardır. İlki denizdendir. İkinci yol ise Anadolu'nun kuzey vâdilerini takip ediyordu: İstanbul İzmit Bolu Kastamonu Tokat Sivas. Sivas'tan sonra Köse Dağı dönülerek Suşehrine Karahisar'a Refahiye'ye ve Erzincan'a varılıyordu. Erzincan'dan sonra yolcular Cibice sonraları da Sansa Boğazlarını aşmak zorunda idiler. Vican'dan sonra Kargın ve Kötür Kalesi ovadaki konaklardır. Seyyâhların vakit ayırdıkları veya dikkatini çeken yöre de Mama Hatun olmaktadır. Tercan-Aşkale-Kandilli-Karabıyık Hanları-Cinis Alaca'dan sonra seyyâh yolcular Erzurum Ovasına varıyorlardı. Bununla birlikte Erzincan'dan geçen seyyâhlar Trabzon-Bayburd-Erzurum hattını takip edenlere göre azdır.
Çalışmada çoğunlukla seyahatnamelerin-coğrafî eserlerin birebir aktarılması metodu izlenmiştir. Her seyyahın kente yönelişinden itibaren şehir hakkındaki gözlem ve değerlendirmelerine ayrıntılı olarak yer verilmiştir. Seyyahların üzerlerinde durdukları konular her gezgine göre değişiklik göstermektedir. XIX. Yüzyıl seyyahlarının gayr-i Müslim halkla özel olarak ilgilendiği de görülmektedir.
Bütün bunların sonucunda ilk dönemlerden başlayarak Cumhuriyetin ilk yıllarına kadar olan dönem içerisinde Erzincan'a gelen her seyyahın-gezginin gözlemleri ortaya konulmaya çalışılmaktadır. Şüphesiz ki Cumhuriyetten sonra da günümüze kadar kente gelen ve gezi gözlemlerini kitaplarda toplayan yeni seyahatler-coğrafî eserler de olmuştur. Ancak bunlar çalışma kapsamı dışında tutulmuştur.
Seyyahların Erzincan'a geliş ve gidiş yollarını o yıllardaki yaygın ifadesiyle "İpek Yolu" güzergâhlarını belirten bir harita da çizdirilerek çalışmanın son kısmında okuyucuya sunulmuştur. Genellikle doğal geçişler tercih edildiği için akarsu vadileri ve boğazlar günümüzde olduğu gibi geçmişte de tercih sebebidir. Bu kapsamda Erzincan çevresindeki gezgin güzergâhları Karasu Nehri Vadisi ile Sansa ve Cibice boğazlarını takip etmiştir. Nitekim günümüzdeki demiryolu ve karayolu güzergâhları da büyük oranda söz konusu doğal geçişyollarını takip etmektedir.
2017'de tamamlanan bir projenin devamı olan bu çalışma ilgili konuda ulaşılan yeni eserlerin de ilave edilmesiyle aralıklarla devam edilen 5 yıllık bir çalışmanın ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Bu çalışmamızda yardımlarını esirgemeyen tüm emeği geçenlere; İngilizce metinlerin tashihinde yardımcı olan Öğretim Görevlisi Muhammed Dağ'a Fransızca metinlerin tercümesinde katkıda bulunan Dr. Öğretim Üyesi Can Şahin ve Doç. Dr. Ali Çiçek'e Arapça metinlerin tercümesinde yardımcı olan Prof. Dr. Süleyman Tülüce ve Prof. Dr. Adem Dölek'e seyyahların güzergâhını gösteren haritanın çiziminde yardımlarını esirgemeyen Doç. Dr. Fatih Orhan'a ve Dr. Öğretim Üyesi Mehmet Akif Taş'a araştırmanın şekillendirilmesinde katkıda bulunan Doç.Dr. Süleyman Lokmacı Dr. Öğretim Üyesi Rukiye Özdemir ve Araştırma Görevlisi İbrahim Kurtcebe Akkuş'a zengin kütüphanesiyle kaynak temininde yardımcı olan Dr. Öğretim Üyesi Kemal Taşçı'ya projenin yürütülmesi esnasında katkıda bulunan Dr. Öğretim Üyesi Kader Polat'a güler yüzleri ve yardımlarından dolayı Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi Kütüphanesi çalışanlarına teşekkür ederim.
Araştırmanın eksiksiz olduğunu iddia etmek mümkün değildir. Bununla birikte bu yolda ilk hatve atılmıştır. Takip eden süreçte bu eserin ikmal edilmesi ve bu yöndeki çalışmaları hızlandırması en büyük dileğimizdir.