Bugün sözde Ermeni Meselesinin siyasallaştırılarak tarihin bir konusu
olmaktan uzaklaştırıldığını bunun Türkiye'ye yönelik politik bir baskı unsuru
haline getirildiğini gören ve bundan cesaret alan Yunanistan uluslararası arenada
sözde bir Pontus Meselesi yaratmaya çalışmaktadır. Nitekim Yunan parlamentosu
1994'te "Pontus-Rum Soykırımı" nı tanıma kararı almıştır. Pontus
soykırımı iddialarının ağırlık merkezini 1919-1922 yılları arasında gerçekleşen
Milli Mücadele dönemi oluşturmaktadır. İddialara göre bu dönemde Ankara
Hükümeti daha önce İttihat ve Terakki Partisi yöneticilerinin başlattığı Doğu
Karadeniz Rumlarını yok etme politikasını zirveye ulaştırmıştır.
Pontus Meselesi büyük devletlerin yardımıyla Mora'da kanlı bir isyan
hareketiyle 1830'da kurulan Yunanistan Krallığı'nın Osmanlı Devleti'nde yaşayan
tüm Rumları Yunanlaştırma politikasının sonucu olarak ortaya çıkmıştır.
Pontusçuluk Yunanlıların "Euksinos Pontos" dedikleri Sinop Samsun Amasya
Trabzon Ordu Giresun Gümüşhane illeri ile Sivas ilinin bir kısmını içine
alan bölgeyi Yunanlaştırmak ve Pontus Cumhuriyeti'ni kurmak amacıyla oluşturulmuş
olan Pontus derneklerinin yürüttükleri faaliyettir. Bu amaç doğrultusunda
Mondros Mütarekesi sonrası Yunanistan'ın öne ayak olmasıyla özellikle
Doğu Karadeniz bölgesinde oluşturulan Rum çeteleri Müslüman halka karşı
tedhiş ve terör hareketlerinde bulunmuşlardır. Milli Mücadele döneminde
Ankara Hükümeti bir taraftan Doğu'da Ermenilerle Batı'da Yunanistan'la
savaşırken diğer taraftan da Karadeniz Bölgesi'nde Rumların çıkardıkları bu
isyan hareketiyle uğraşmak zorunda kalmıştır. Yunanistan'ın Batı Anadolu'daki
işgalini sağlamlaştırmak ve genişletmek için Karadeniz Rumlarını kullanarak
Ankara Hükümeti'nin Sovyetlerden elde ettiği yardımları Doğu Karadeniz
limanları üzerinden getirmesine de engel olmaya çalıştığı anlaşılmaktadır.
1921 bahar aylarında Yunan orduları Ankara'ya doğru ilerlerken Doğu
Karadeniz'deki Rum isyanı da tüm hızıyla sürüyordu. Yunanistan'ın hedefi Rum
çetelerini kullanarak Ankara'yı kuzeyden de çevrelemekti. Ankara Hükümeti bu
nedenle Rum İsyanını bir an önce bastırmaya çalıştı. Bu isyanı bastırırken kıyı
şeridindeki Rumlar iç bölgelere göç ettirildi. Bu isyan esnasında Rum çeteleri
sivil Müslüman halka büyük kayıplar verdirirken isyanın bastırılması esnasında
hem çeteci Rumlardan hem de sivil Rumlardan can kayıpları oldu. Bölgedeki
Rumlar ve Yunanistan bu kayıpları dünya kamuoyuna "Türkler Karadeniz'deki
Hristiyan nüfusu yok ediyorlar" şeklinde propaganda malzemesi yapıyorlardı.
Ankara Hükümeti ise sadece silahlı Rum çeteleriyle mücadele edildiğini sivil
Rum ahaliyi korumaya çalıştıklarını dünya kamuoyuna duyurmaya çalışıyordu.
Yunan ordularının Sakarya önlerinde durdurulması Doğu Karadeniz Bölgesinde
Rum Pontus Devleti kurma hayallerinin de sonu oldu.
Aslında 30 Ocak 1923'te imzalanan Mübadele sözleşmesi gereğince
Türkiye'deki Rum-Ortodoks ahalinin Yunanistan'a mecburi göçü neticesinde
Pontus Sorunu da çözüme kavuşmuş oldu. Ancak Yunanistan geçmişte kalmış
"Pontus" sorununu uluslararası kamuoyuna mal etmek için 1985 yılından itibaren
bazı çalışmalar içerisine girdi. Yunanistan'ın bu gayretleri neticesinde suni
bir Pontus Meselesi ortaya atıldı. Elimizdeki bu eserde alanında uzman akademisyenlerin
konuyla alakalı makaleleri yer almaktadır. Dönemin belgeleri yerli
ve yabancı kaynakların bolca kullanılarak kaleme alınan bu makalelerin sözde
Pontus Meselesi konusunda gerçeklerin gün yüzüne çıkarılmasına önemli katkı
yapacağı kanaatindeyiz. Çalışmanın ortaya çıkması birçok paydaşın birlikte
hareket etmesiyle mümkün oldu. Bu vesileyle desteklerini bizden esirgemeyen
Ordu Valisi sayın Muammer Erol'a teşekkür ederiz. Özellikle Mayıs 2024 tarihinde
yaptığımız I. Dünya Savaşı ve Milli Mücadele Döneminde Rum Ayrılıkçılığı
Çalıştayı'nı düzenlememizde büyük desteklerini gördüğümüz bu çalıştaya
katılan akademisyenlerimizin konuyla alakalı olarak gönderdikleri bilimsel
makalelerin kitaplaştırılarak akademik hayata kazandırılmasında çok büyük
katkıları olan Ordu Büyükşehir Belediye Başkanı sayın Dr. Mehmet Hilmi Güler'e
şükranlarımızı sunarız. Ayrıca bu tür faaliyetlerde bizleri cesaretlendiren
destekleriyle önümüzü açan Ordu Üniversitesi Rektörü sayın Prof. Dr. Orhan
Baş'a teşekkürü borç biliriz. Yine bu eserin hayat bulmasında bilimsel makaleleriyle
destek veren kıymetli hocalarımıza Ordu Üniversitesi Tarih bölümü
öğretim üyelerine son olarak Kültür Turizm ve Sanat Dairesi başkanı Zabit
Yön'e Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Dairesi Başkanı Mehmet Demirbaş'a ve
tüm belediye personeline minnettarız.