İnsanın mânevi gelişiminin en önemli unsurlarından biri de ehl-i beyte meveddettir. Melâmet öğretisi açısından Ehl-i Beyt tarihsel bir kişilik olmaktan ötede ahlaki erdemlerin öz disiplinin ve içsel yolculuğun sembolleri olup aynı zamanda mânevi ve tasavvufi bir rehber olarak görnür. Bu bağlamda ehl-i beytin öğretileri insanın içsel yolculuğunda bir rehberlik sağlar. Hz. Ali'nin cesareti Hz. Fatıma'nın fedakarlığı Hz. Hasan'ın ve Hz. Hüseyin'in zülme olan direnişleri manevi bir mücadele ve dönüşüm süreci olarak değerlendirilir. Ehl-i Beyt metaforik olarak insanın içsel savaşını ve ruhsal dönüşümünü simgeler. Ehl-i Beyt'in yaşamları ve öğretileri melâmetî düşünceninde kaynağıdır.
Melâmet erleri her konuda olduğu gibi ehl-i beyt'e meveddeti hem zahiri hem de bâtıni yani kendi gönül âlemlerinde ele alıp enfûs ve afâkı kendi vücûd ülkelerinde cem etmişlerdir. Yeri geldiğinde ehl-i beyte yapılan zulûm için gözyaşı dökmüşler aynı zamanda kendi vücût ülkelerinde Hüseynî bir duruş sergileyerek nefsin yâni Yezidin azgın ordusunu dağıtmışlardır. Melâmî Pîri Seyyid Muhammed Nûru'l-Arabî hazretlerinin halifelerinden olan Harîrizâde Mehmed Kemaleddîn Efendi ehl-i beyt konusuna da bu minvalde yaklaşarak konuyu ele almıştır. Bu bağlamda Harîrizâde hazretleri bu risâlesinde ehl-i beytin önemini onların manevi yönlerini âyet-i kerîmeler ve hadis-i şerifler üzerinden anlatır. Harflerin ebced değerleri üzere açıklamalar yapılarak ehl-i beyte dair hakikatler zâhir ve bâtın yönleriyle açıklar.