Antik çağlardan beri dünyada yaygın bir uygulama olan kölelik sömürgeciliğin başlamasıyla yepyeni bir boyut kazandı. Keşfedilen bölgeler bol miktarda kaynak ve madene sahipti geniş ovaları tarım için uygundu. Fakat tüm bunlardan yararlanmak için iş gücüne ihtiyaç vardı. Avrupalılar bu devasa iş gücünü karşılamak için en iyi yolu köle kullanmakta buldular.
Denizcilik keşiflerinde öncü olan Portekizliler köle ticaretini de diğer Avrupa ülkelerinden önce başlattılar. İlk zamanlar Afrikalı kabileler kendi aralarında savaşıyor galip gelen taraf esir aldıklarını köle ediniyordu. Bunu fark eden Portekizliler galip kabile reislerine çeşitli mallar vererek bu köleleri ucuza alıyor ve başka köle tacirlerine yüksek kârlarla satıyorlardı. Kabileleri birbirine düşürüyor bir tarafa ateşli silahlarıyla yardım ediyor ve ele geçen köleleri sahipleniyorlardı. Hem bu yolla hem doğrudan insan kaçırmak suretiyle Afrika'da korkunç bir insan avı başladı. Portekizlileri bu alanda diğer emperyalist ülkeler takip etti.
Afrika'dan toplanan köleler çok uzun bir gemi yolculuğuna çıkıyor ama bu yolculuk gemiye daha fazla köle sığdırabilmek adına 80 cm yüksekliğindeki tıkış tıkış ambarlarda zor nefes alarak ve pislik içinde geçiyor; birçok köle ya mikroplardan veya nefes alamamaktan ölüyor ya da bir fırsatını bulup denize atlayarak intihar ediyordu.
Hedef ülkeye bir şekilde ulaşabilen "sağlam yapılı" köleler ise gün doğumundan gün batımına kadar kırbaç altında çalışmak zorunda kalıyor geri kalan hayatları boyunca efendilerine kâr ettirmek için çabalıyorlardı.
İşte sömürgeci Batı ülkeleri bu kanlı iş gücüne dayanarak sömürge ülkelerinin madenlerini işlettiler tarlalarını ektiler ormanlarını talan ettiler kendi ülkelerine ham madde ulaştırdılar ve müthiş kârlar elde ederek zengin oldular.