Arda'nın ayağı parlak bir taşa çarptı. Taşı eline aldığında taş birdenbire ısınmaya başladı.
Taştan bir ses yükseldi:
"Gökyüzünün sırrını çözmek istiyorsan cesaretini topla! Seni bekleyen bir yolculuk var."
Bu sıradan bir taş değildi. Gökyüzünden gelen bir hediye gibiydi. Gece yarısı taş bir kez daha ışıldadı. Arda taşı eline alıp gökyüzüne baktığında taşın ışığıyla gökyüzündeki mavi noktadan bir hat çizildiğini fark etti. Bu hat gökyüzünde bir kapıyı işaret ediyordu.
Taştan gelen ses yine konuştu:
"Arda gözlerini kapat ve ışığı izle!"
Arda korksa da bu sesi dinledi. Gözlerini kapatır kapatmaz kendini yıldızlarla dolu bir geçidin içinde buldu. Ayaklarının altındaki zemin parlayan tozlarla kaplıydı. Bu geçit gökyüzünün derinliklerine uzanıyordu. Yıldızların oluşturduğu yol boyunca yürüdü. Her adımda gökyüzünün sırrına biraz daha yaklaştı. Sonunda geçit onu farklı bir yere götürdü. Arda gözlerini açtığında kendini büyüleyici bir diyarda buldu. Burası: Astralya Diyarıydı.