Hac bir ibâdet olduğu kadar aynı zamanda inananların birbirleriyle tanışmak ve sorunlarını istişare etmek için yılda bir gerçekleştirdikleri kongre hüviyetindedir. Ancak son yıllarda bu ibâdet içerdiği derin anlamına rağmen ne yazık ki can ve mal kayıplarıyla anılır hale gelmiştir. Hac ibâdetinin farziyyetine gölge düşüren bu olumsuzluklar ibâdetten amaçlanan şer'î hedeflerden değildir. Meşâ'irin yeri menâsikin zamanı ve hac ibâdetinin toplu olarak yapılmasının Şâri' Teâlâ tarafından emredilmiş olması ve alanda yaşanan izdiham sebebiyle ortaya çıkan tablo arasında bir sebep sonuç ilişkisi kurulduğunda; yaşanan can ve mal kayıplarınıh Yüce Allah'ın (c.c) hac ibâdetinde gözettiği maksatların bir neticesi olarak değil beşerî sorumluluklarımız hususunda gösterdiğimiz kusurların bir neticesi olarak ortaya çıktığı sonucuna varılabilir. Zira ikrâh altında bulunan bir kimseye -canını korumak maksadıyla- dinden çıkaran bir sözü telaffuz etmesini dahi tecviz eden bir dinin fer'î bir ibâdetin yerine getirilmesi uğruna insan canını hiçe saydığını söylemek akıl ve mantıkla asla izah edilemez. Bu nedenle hac ibâdeti sırasında yaşanan ölümlü vakaların önüne geçmek için izdihamla mücadele kapsamında atılması gerekli maddî tedbirlerin alınması ile izdihama neden olduğu varsayılan görüş ve ictihadların yeniden değerlendirilmesi hukuki ve fıkhî bir zorunluluk halini almıştır.