Tarihsel süreç bize şunu öğretmiştir. İnsanın doğanın öngörülemeyen kuvvetleri karşısında hayatta kalmasının yegâne yolu birliktelik kurmasına ve emek gücünün ortaklaşa kullanılmasına bağlıdır.
Birden fazla insanın bir arada iş yapması sonucunda ise elde edilen ürünün kullanılması ve paylaşımının nasıl olması gerektiğine yönelik birtakım sorunların yaşanması ise kaçınılmazdır. Paylaşıma yönelik insani sorunları aşmak için belirlediğimiz ilkeler bütün insanların huzur ve mutluluğunu içermelidir. Bu ilkeler yaşamı zorlaştırarak kölelik kurumunu ortaya çıkaracak bir plan ve program olmamalıdır.
Her insan doğuştan kazandığı "özgür yaşama hakkını" ve sonradan hayatın içinde kazandığı hakların tamamını kullanmalıdır.
Emek harcayarak çalışan her insan hiç kimseye muhtaç olmayacağı bir gelire sahip olmalıdır. Bu gelir çalışanın yaptığı işin zorluk derecesine göre belirlenmelidir.
Hiçbir insan yoksulluk sınırının altında bir gelire mahkûm edilmemelidir.
Emeği ile çalışanlar hukuk yolu kullanılarak açlık sınırının altında bir yaşama mahkûm edilmemelidir.
"Paylaşılmamış maddi gücün" dağıtılmadığı devletin veya birkaç bin ailenin zengin olduğu bir yaşamda huzur ve mutluluk olamaz. Zenginlik emeği ile çalışan halkın tamamına özgülenmelidir. Toplumda bu bakış açısı yankı bulmalıdır...