Sekiz yıllık uzun bir suskunluğun ardından 1948 yılında yayımlanan Lüzumsuz Adam Sait Faik öykücülüğünün ikinci döneminin başlangıcı olarak kabul edilir. Tamamının İstanbul'da geçtiği hikâyelerde yazarın şehir ve şehrin insanlarıyla arasında bir mesafe belirmeye başlar. Lüzumsuz Adam'da insanlardan korkmaya başlayan şehri bırakıp gitmeyi düşünen yılgın bir Sait Faik çıkar karşımıza.
"Yedi senedir bu sokaktan gayri İstanbul şehrinde bir yere gitmedim. Ürküyorum. Sanki döveceklermiş linç edeceklermiş paramı çalacaklarmış -ne bileyim bir şeyler işte- gibime geliyor da şaşırıyorum. Başka yerlerde bana bir gariplik basıyor. Her insandan korkuyorum. Kimdir bu sokakları dolduran adamlar? Bu koca şehir ne kadar birbirine yabancı insanlarla dolu. Sevişemeyecek olduktan sonra neden insanlar böyle birbiri içine giren şehirler yapmışlar? Aklım ermiyor. Birbirini küçük görmeye boğazlaşmaya kandırmaya mı? Nasıl birbirinden bu kadar ayrı birbirini bu kadar tanımayan insanlar bir şehirde yaşıyor?"
"Lüzumsuz Adam" adlı hikâyeden