1942'nin kasım ayında annem elinde rostoyla salondaki masaya doğru geliyordu. Babam büyük bir neşeyle Louis Armstrong'un sesine bırakmıştı kendini. O komik dansın özgüveniyle anneme doğru yürüyordu. Annem ona gülümseyerek bakıyor yemeğe beğenmeyen gözlerle bakan kız kardeşime "Bu gece bu rosto yenecek" demeyi ihmal etmiyordu. Sızlanan kardeşimi duymazdan gelen annemle babamı seyrediyordum. Babam annemi döndürdüğü sırada pencereden içeriye bakan Nazi askerinin öfkeli kahverengi gözlerini fark ettim kapının gürültüyle yumruklanması Louis'in "Dream A Little Dream" cümlesini bastırmıştı.