Hicri II. asırda sistemleşmeye başlayan fıkıh ekollerinin metot ve görüşlerinin sağlıklı bir şekilde anlaşılabilmesi sahâbenin fıkıh anlayışlarının bilinmesine bağlıdır. Malum olduğu üzere mezheplerin kurumsal bir yapı kazanmasından önce Urve b. Zübeyr b. Avvâm (ö. 94/713) "Saîd b. Müseyyeb Ubeydullah b. Abdullah (ö. 98/716) Hârice b. Zeyd (ö. 100/718) Süleyman b. Yesâr (ö. 107/725) ve Kasım b. Muhammed b. Ebû Bekir (ö. 107/725) ayrıca Evzai (ö. 157/774) İbn Şübrüme (ö. 144/761) Hammâd b. Ebî Süleyman (ö. 120/738) İbn Ebû Leyla (ö. 148/765) gibi tabiin ve tebe-i tabiin tabakasından pek çok müçtehit fıkhın gelişimine katkıda bulunmuşlardır. Bu katkı Hz. Peygamber'den doğrudan bilgiyi aktaran sahâbe nesli sayesinde mümkün olmuştur. Bu yönüyle sahâbenin içtihatları ve fıkıh anlayışları önemlidir.
Bu nedenle İbn Abbâs ve diğer müçtehit sahâbenin fıkıh anlayışının ortaya konulmasının hem fıkhı anlamada ve hem de günümüz meseleleri çözmede gerekli olduğu anlaşılmaktadır. Müçtehit sahâbeler sınıflandırmasında şüphesiz ilk sıralarda yer alan İbn Abbâs'ın fıkıh anlayışı gerek içinde bulunduğu zaman dilimi gerekse sonraki nesiller için büyük önem arz etmektedir. Çünkü İbn Abbâs tıpkı diğer sahâbeler gibi vahyin nüzulüne tanıklık etmiş ayetlerin nuzûl hadislerin vurûd sebeplerine bizzat şahit olmuş ve böylece fıkhî yetkinliğe ulaşmıştır.