ABD ne özgürlüğü ne parlamentarizmi ne de insan haklarını icat etmiştir. Amerikan devrimi İngiliz liberal devrimlerinin sonuncusudur. Çoğu Avrupalıya göre demokratik bir modernitenin kusurlarının (sıradan bir yararcılık konformizm çoğunluk despotizmi) ayrıcalıklı bir örneğini oluşturur. Buna karşılık Mesihçi bir vizyonla liberal demokrasinin değerlerini bütün dünyada egemen kılmaya koşullandırmıştır kendini. Öyle ki eski dışişleri bakanı Madeleine Albright ülkesini "vazgeçilmez ulus" olarak nitelendirmektedir.
Arkasında yalnızca 200 yıllık bir geçmişinin olması onu tarihsel açıdan 'sıradışı' bir ülke yapar. Avrupa-Asya uzantısında yükselen öteki güçler karşısında bir ada konumunda olması da coğrafi sıradışılığıdır. Bu denli sıradışı bir ülkenin dış siyaseti de doğal olarak 'özel' olacaktır. Fransa'da Uluslararası İlişkiler Enstitüsü'nde araştırmacı ve Siyasal Bilgiler Okulu'nda öğretim görevlisi olan Maxime Lefebvre bu olguyu tarihsel boyutlarıyla incelerken sürecin itici güçlerini de gözden geçiriyor.