Herkes kendi içindeki Doğu'yla yüzleşirken kimin aklına gelir kendini sarıasma kuşlarının masalında bulacağı? Kimin aklına gelir bir güvercinin kokusuyla yüzleşeceği? Bu öyküler soyut bir dünyanın gerçekle çakışması olarak da yorumlanabilir; gerçekliğin soyutla imtihanı olarak da. Nasıl yorumladığımız çok da önemli değil neticede bir var bir yok olan Tanrı zaman parçalanırken rüyada belki kuşlukta belki üçüncü saatin sonunda nasılsa oyalanır durur bizim gibi "Masalsız Yusuf"larla. Feyza Akbulut Öner bu kitabıyla herkesin Doğu'sunu yüzüne vuruyor.
Bir şeftali tomurcuklanmıştır yaşlı bir dalda iki taş arasından sürgün vermiştir bir ot. Ömrünü tüketen bir su damlası buharlaşıyordur o süzülürken. Bir kadın son kez bakıyordur ellerine bir gül yaprağını döküyordur bir fil doğduğu gibi ölüyordur ve bir kuş havalanıyordur o anda. Varlığın bilmezse özün bilir sezersin belli belirsiz hafiflersin demiştim. Elin elimdeydi. Kaç kere öpmüştün sonra beni. Gülüşmüştük. İnanmayınca gülecek yer arıyordu insan herhalde.
Kurdun kuşu öptüğü nerde görülmüş Yusuf?