Sanatta ve yaşamda "güzelliğin" kaynağının ne olduğu sanatın "nereden"geldiği ve mahiyetinin ne olduğuna dair sorular yüzyıllar boyunca düşünürlerin zihnini meşgul etmiştir. Yalnızca sanat tarihi değil tarih felsefe sosyoloji ve antropoloji gibi pek çok alanı ilgilendiren bu sorular insan "beğenisinin" ve yaratıcı ediminin altında yatan olguları gün ışığına çıkarmayı amaçlar. Macar düşünür Georg Lukács'ın Estetik adlı bu kült metni tüm bu sorulara geniş kapsamlı bir yanıt niteliğindedir.
Elli yıldan fazla bir süre üzerinde çalıştığı "yaşamımın yapıtı" olarak adlandırdığı ve ölümünden önce ancak bir kısmını tamamlayabildiği bu engin çalışmasında Lukács Marksizm ile sanatı felsefi düzeyde ilk kez bir kuram içerisinde karşılaştırma işine girişir. Lukács estetik kuramını Aristoteles Platon Epikuros gibi Antikçağ düşünürlerinden başlayarak Bacon Diderot Hegel Lessing Goethe ve Heiddegger'e dahası Marx Engels ve Lenin'e kadar geniş bir düşünce tarihinin üzerine inşa eder. Tarihöncesi çağlardaki büyüden başlayarak sanatı başlangıçta var olmayan fakat tarihsel süreç içerisinde varlık kazanan ve kaynağını da günlük yaşamdan alan bir olgu olarak ele alır.
Lukács bu yoğun felsefi çalışmasında sanat eserlerinin varoluşunun ardındaki etmenleri tarihsel görüngübilimsel ve varlıkbilimsel açıdan irdelerken kendinden önce gelen binlerce yıllık birikimi özümseyerek toplumcu bir estetik kuram ortaya koyar. Estetik yayımlandığı günden bu yana bu alandaki çalışmaları etkilemeye devam etmektedir.