Bu şehri hissetmek istiyorsak şehrin derinliklerine de girmek zorundayız. Böylesi bir bakış bugüne kadar yüzlercesi yazılmış "İstanbul Tour Guide"larında (gezi rehberlerinde) anlatılmayan yaşam izlerini keşfetmek için bir gerekliliktir aynı zamanda.
Kitabın özgün çabası İstanbul'da "emek verenlerin ve haksızlıklara karşı direnenlerin mekânlarını bulmak bıraktıkları izleri sürmek" şeklinde tanımlanabilir. Unutturma çabasının şiddeti ne denli yüksek olursa olsun temas edenlerin izlerini mekânların meydanların iddianamelerin mezarlıkların hapishanelerin bünyesinden silmesi olanaksızdır.
İstanbul'un gösterişi varlığını sürdüren sermaye sınıfının açgözlülüğünden gelmekteyse de görkemi de aç sınıfın emeğinden kaynaklanmaktadır. Tebai kenti gibi İstanbul şehrini de kuranlar krallar ve padişahlar değildir.
Bu sebeple İstanbul sadece "residence"ların yalıların köşklerin selatin camilerin sarayların ve sahiplerin şehri değildir. Belki onlardan daha fazla Suriçi gecekondularda Esenyurt'ta Sarıgazi'de yaşayan İkitelli'de Gebze Organize Sanayi'de Tuzla Tersaneleri'nde çalışan insanların şehridir. Onların çoğu meşhur Boğaziçi'ni hayatlarında bir kere bile görmemiş Beyoğlu'nda dostlarıyla bir akşam üzeri birası içmemiş olsalar bile...