Türünün son örneğidir her insan ve kendisinin tek kudretli tanrısı. Daimi bir ömrün sonsuz sıkıcılığında ilahi bir dalga yahut biricik hayatını anlamlandırmaya çalışan tuzlu bir su damlası. Kendi depreminde ömrünün ağırlığı altında kalan her kim ise: Tanrı dahi olsa ve dahi tanrılar için bile; ölümün olduğu bir dünyada mucizeler zamanından bahsetmek mümkün mü?
Fatih Balkan Lacivert Ülke'de Poseidon'un tridentini vuruyor ve zamanları zamanlara denizleri topraklara tanrıları insanlara katarak okuru arayışın peşinde sarsıcı bir serüvene çıkarıyor.
"...Ne bileyim yazdıklarımın hayatı daha doğrusu dünyayı değiştirebileceğini hayal ediyorum. Tamam bu bir gençlik düşü tamam ben genç değilim tamam artık bir kitap okudum hayatım değişti diyen pek yok tamam yazdıklarım iyi hatta gerekli bile olmayabilir ama yine de bazen böyle hissediyorum belki hissetmek istiyorum. Belki de sadece bunun için yazıyorum. Yazdıklarımın iyi olmasının en önemli koşulu bu diye düşünüyorum. Sanırım Marcus Aurelius da Diderot da Cervantes Tolstoy Hadrianus Baudelaire de Aragon da Sylvia Plath da Jean Austen Nazım Orhan Lawrence Durell Emily Dickinson da hepsi hepsi böyle hissederek yazdı. Belki de ölüme ölüm korkusuna aşina olmaya aniden üzerime çullanmasına engel olmaya çalışıyorum."