Homeros'un doğduğu kente komşu; güneşin Tanrı'nın yarasından düşen bir kan damlası gibi denize battığı; Şeyh Bedrettin'in müritlerinin en son neferine kadar kesilip katledildiği; onlarca yıl insansız kalmış bir yarımadanın ucunda gönüllü sürgününü yaşayan kırgın bir erkeğin Kuzey'in kendine bakışının hüzünlü hikayesidir "Düş Kırgınları".
Mehmet Eroğlu bu romanında -öteki eserlerinde rastladığımız zengin tema çeşitliliğinin aksine- tek bir konuya aşk ve sevgi ikilemi üzerine yoğunlaşır. Aşk yüreğin en narin ürperişi iken; sevgi bazen de vazgeçmektir.
Bir yanda hayatı boyunca hep 'en son unutan' olmayı seçmiş 'olgunluğun üzerinde bir kusur gibi durduğu' içki ile acısını katlanabilir kılmaya çalışan düş kırgını bir adam Kuzey; öte yanda 'mutluluktan daha görkemli olan şeyi' aramaya niyetli Şafak; ve 'sevdiğine değil onu en çok sevene gidecek' olan Çiğdem. Ellili yaşlarda bir erkek ve yirmi beşinde iki genç kadın! Aşınmaz bir pişmanlığın penceresinden bakılarak anlatılan bir öykü olan "Düş Kırgınları" biri geçmişte diğeri şimdiki zamanda yaşanan ve dramatik bir biçimde birbirinin içine giren iki aşkın ustaca kurgulandığı bir romandır.