Taklit bir içgüdü olarak oyun gibi belirli bir evrimsel avantaja sahip olarak düşünülebilir. Zekânın önünü açarak birçok özel içgüdüyü gereksiz kılar. Yazar bu görüşü taklidin bir içgüdüde yetersiz doğuştan varyasyonları tamamladığına dair son zamanlarda geliştirdiği fikirle karşılaştırmanın ilginç olduğunu düşünüyor. Taklit organizmayı hayatta tutarak aynı yönde daha fazla varyasyonun ortaya çıkmasını sağlar ve bu süreçte içgüdü tam olarak gelişip doğuştan hale gelir. Eğer bu iki görüş de doğruysa o zaman taklit zekâ ve içgüdü ile ilişkili olarak dikkate değer bir konumda yer almaktadır. Taklit ikisi arasında bir yerde durur ve her ikisine de yardımcı olur. Taklit belirli işlevlerde performansı sürdürür ve böylece içgüdünün mükemmelleşmesine olanak tanır. Bazı durumlarda ise zekâyı öne çıkarır ve içgüdünün zekânın sağladığına ilaveten bir yararı yoksa içgüdünün azalmasına yol açar. Başka bir deyişle içgüdüler hem taklit aracılığıyla ortaya çıkar hem de yok olur; yani bazı içgüdüler taklit ile desteklenirken bazıları baskı altına alınır. Ve tüm bunlar kazanılmış özelliklerin kalıtımına başvurulmadan gerçekleştirilir; Profesör Groos genel olarak kabul edilen doğal seçilimin işleminin muhtemelen yeterli olduğunu kabul etmektedir (önsözüne bakınız). Bana göre Profesör Groosun bahsettiği Organik Seçim Teorisi en yararlı olanıdır. Onun referansını takip ederek izniyle bu çevirinin ekine Organik Seçilim üzerine kendi kısa makalemi yeniden yayımlamak istiyorum.