...Gece vakit ilerleyince onu yatmaya gönderirlerdi. O ise görünmeden odasından çıkar karanlıkta ayaklarının ucuna basarak yürüyüp sessizce merdiven basamaklarından birine ilişir ve nefesini tutarak annesinin aşağıda misafir odasında piyano çalışanı dinlerdi...
... Dört beş yaşlarındayken bir defasında babası ona bir pusula göstermişti. Uzun bir süre bu acayip şeye dikkatle bakıp birdenbire; "Bence ibrenin etrafında onu itekleyen bir şey var" demişti.....
Bu kadar uzun bir cümleyi herhalde bütün bir yıl boyunca kurmamıştı. Bu onun "bizden bağımsız olarak dışımızda var olan" büyük dünya ile ilk temasıydı.
... Öğretmenleri tarafından "aptal bir çocuk" biçimde nitelendirildiği birçok kez kulağına çalınmıştı. Onlara darılamıyordu. Sonuçta herkesin istediği gibi düşünme hakkı vardı. Derslerdeki münasebetsiz yanıtları yüzünden hiç de seyrek sayılmayacak aralıklarla ders bitiminde sınıfa kapatılma cezası alıyordu. Cezasını çekince eve gidip sessizce annesinin eline yanağını koyarak dayayarak onun kederli öğütlerini üzüntüyle dinlerdi. Sonra da keman çalardı. Başlarda oyuncak kemandı çaldığı; sonraları annesinin yedinci yaş günü hediyesi olarak aldığı gerçek kemanla çalmaya başladı. Sesleri seçmeye çalışırken ya da Mozart'ın sanatlarını tekrarlarken gözlerini kapatarak komik bir şekilde burnunu buruşturup keman yayını teller üzerinde ahenkle gezdiriyordu...