Kraliçe atın çevresinde üç kez döndü. Dönerken bir kobra yılanı gibi dans ediyordu. Kraliçe artık bu dünyaya ait değildi. Bedeni iradenin tutsaklığından kurtulmuş nazlı bir milletin önünde kıyıyla öpüşen dalgalar gibi yumuşak dans ediyordu. Ayakları dalından kopmuş bir yaprağın salınarak yere düşmesi gibi zarif sessiz ve kırılgan olarak toprağın üzerinde uçuşuyordu. Sanki yer çekimi yasası kraliçeye bir ayrıcalık tanımıştı. Brahmanlardan biri rengarenk çiçeklerden oluşmuş bir çelenk getirdi. Kraliçe çelengi aldı ve bir sevgiliye sunar gibi şefkatle atın boynuna geçirdi. Az önce ön ayakları ile toprağı eşeleyen ve yerinde duramayan at da dansın büyüsüne kapılmış biraz da olsa sakinleşmişti.
At için dans eden kimsenin bir sıfatı yoktu. Önünde hareket eden sadece bir dişiydi...
Kurbancı üç Brahman kementlerini atın boynuna geçirip tütsülenmiş bir örtü ile örttüler. Sonra üç ayrı yöne doğru hareket edip atı boğdular. Örtünün üzerinden belli olduğu kadarıyla at önce debelendi sonra devrildi ve hareketsiz kaldı. O ölü at artık ölümsüz Ulu Tanrı Varuna'nın bir simgesiydi. Göklerin efendisi olan Ulu Tanrı Varuna ile bereketin simgesi olan kraliçenin evlilik töreni başlayabilirdi.