Artık ününe layık olmayan bir kentti İstanbul!
Nisan yağmurları yetmemiş mayıs ayına da sırılsıklam girmişti. İstanbul. Önceki gece yarısından beri dinmek nedir bilmiyordu yağmur. Aşırı kirlilik yüzünden her kulaçta neredeyse ayrı bir renk veren Boğaz'ın suları saatlerdir asitli yağmur damlacıkları tarafından dövülüyor şişiyordu. Bu küçük ama böyle bir kentte yıldırıcı tufanda seller sular içinde bir arabalı vapur Harem iskelesine yaklaşıyordu. Vapur bir an önce iskeleye yanaşıp demir atsın ve kendisini Harem rıhtımına bıraksın diye sabırsızlanıp duran Serhat uzun bir yolculuğa çıkıyordu yıllar sonra. Az buçuk gazetecilikten daha çok da arkeologluktan çifte bir serüven tadı vardı ağzında....