Türkiye son otuz yılda milli gelirini sadece 48 kat artırdı. Oysa aynı sürede İrlanda 18 İspanya 15 Portekiz 14 komşumuz Yunanistan 10 kat büyüdüler. Türkiye'nin başarısızlığını eğitim alanında da görmek mümkün. 1993'te Türkiye nüfusunun % 307'si hiç okula gitmemişti. Oysa 1991 yılında Yunanistan nüfusunun okul yüzü görmemiş kısmı toplam nüfusun sadece % 57'siydi. Bu kitabın açık ve basit bir önermesi var: Türkiye'nin başarısızlığının önemli nedenlerinden biri siyasi kurumlardaki çürüme. Söz konusu çürüme yaygın ve başlıca partilerin hepsini kapsıyor. Özdalga hemen hemen hiçbir kurumsal gücü bulunmayan bu yozlaşmış yapıların yönetiminde Türkiye'nin kalıcı bir başarıya ulaşmasının çok zor olduğunu vurguluyor. Ona göre bizdeki siyasi partiler Batıdaki benzerlerinden farklı özelliklere sahip. Batıdaki partileri tahlil etmek için geliştirilen kavramlar bu partileri anlamak için yeterli değil. Türkiye'deki partilerde kurumsal işleyiş bulunmuyor. Temel yönetim biçimi kaba bir manipülasyona dayanıyor. Partilerin yerel örgütleri görünürde bütün ülkeye yayılmış ama gerçekte son derece zayıf ve ciddi anlamda hiçbir yetkileri yok. Özdalga siyasi partilerdeki yaygın yozlaşma ve çürümeyi bir örnek vaka çalışmasıyla Demokratik Sol Parti'yi ele alarak inceliyor. Siyasi partilerdeki yozlaşma ile Türkiye'nin ödediği ağır bedeller arasındaki ilişkiyi 1999-2002 arasında yaklaşık dört yıl süren Ecevit iktidarı örneğinde masaya yatırıyor. Türkiye 21. yüzyılın başında bir yol ayrımında. Ülkenin bir barış refah ve istikrar dünyasına doğru mu yoksa. savaşların parçalanmaların ve yoksulluğun dünyasına doğru mu çevrileceği büyük olasılıkla bu yüzyılın ilk çeyreği içinde belirlenecek. Özdalga'ya göre Türkiye'nin bu kritik dönemde güçlü kurumsal yapılara sahip partilerin siyasi liderliği altında yol alması yaşamsal önem taşıyor. Haluk Özdalga 1983-2003 yılları arasında DSP ve CHP'nin il örgütlerinde ve genel merkez yönetimlerinde görev yaptı. DSP'nin kuruluşunda ve CHP'nin yeniden açılışında yer aldı. Avrupa'daki sosyal demokrat hareketleri Almanya ve İsveç örneğinde inceleyen "Sosyal Demokrasinin Oluşumu" adlı bir kitabı var.